top of page

Bono Özelinde Kambiyo Senetlerinde Talil

  • Yazarın fotoğrafı: Elem DOĞDU ÖZKAN
    Elem DOĞDU ÖZKAN
  • 30 Nis
  • 9 dakikada okunur
 
Kambiyo Senetlerindeki İlletten Mücerretlik İlkesi
 
Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak, uygun bir asıl borç ilişkisine dayanır.
Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. İşte bu gaye, bir kambiyo senedinde mündemiç hakkın doğumu ve devri açısından hukuki sebebi teşkil eder. Kambiyo senedi düzenlenmesi dolayısıyla ortaya çıkan bu ilişki "kambiyo ilişkisi" olarak anılmaktadır. Kambiyo senedi vermek suretiyle borç altına giren borçlu "kambiyo taahhüdü"nde bulunmuş olur.
Kambiyo ilişkisinin altında esas itibariyle bir asıl/temel borç ilişkisi vardır. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku; temel talebe ise, bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır.
Bu genel açıklamadan sonra, hemen belirtmelidir ki bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedi olup, bonoyu düzenleyen, asıl borçlu durumundadır (6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m. 779/1).
 
Bonodan kaynaklı menfi tespit davalarında ispat külfeti kimdedir?
 
Bonolar kural olarak, birer kredi vasıtasıdır. Aksine sözleşme veya âdet bulunmadıkça edimlerin aynı anda ve karşılıklı olarak ifa edilmesine ilişkin genel ilkenin (TBK m.96) bir istisnası olarak, alt hukuki ilişkinin karşı edimini alan borçlu, para borcunu derhal ödemek yerine bir bono düzenleyerek karşı âkide verebilir. Hatta bu ödemeleri taksitler hâlinde ve ardışık vadelerde düzenlediği bonolara bağlayabilir. Böylelikle bono, keşidecisine ödeme konusunda zaman kazandırırken, lehdarına da ciro suretiyle ticari ilişkisini sürdürmek olanağı sağlar. Uygulamada bonoların teminat amacıyla da düzenlendiği görülmektedir. Gerçekten de taraflar arasındaki alt ilişkiden bir borç doğup doğmayacağı ve doğacaksa bunun tutarının ne olduğunun belli olmadığı hâllerde dahi taraflar bono düzenleyebilir ya da mevcut bir bonoyu bu amaçla ciro edebilirler (TTK m.689). Hemen belirtmek gerekir ki, kambiyo senetleri kural olarak mevcut bir borç için düzenlendiklerinden, teminat maksadıyla düzenlenmeleri istisnaidir ve bu durumun da soyutlukla yakından ilişkisi bulunmaktadır. Nitekim bono metnine teminat amacıyla verildiğinin yazılması hâlinde senedin soyutluğu ortadan kalkmakta ve devir kabiliyeti sınırlanmakta, bu ibarenin yazılmaması hâlinde ise keşidecinin teminat iddiasının ispatlanması, lehdarla sınırlı olmak üzere, yazılı delile ihtiyaç göstermektedir; lehdar dışındaki kambiyo alacaklılarına karşı teminat iddiası ise, bunlar bonoyu kötü niyetle veya ağır kusur ile iktisap etmiş olmadıkça, ileri sürülememektedir (kıyasen TTK m.680).
Türk hukuk öğretisinde kambiyo senetlerinin içerdiği hakkın doğumu konusundaki baskın görüş sözleşme teorisi ile açıklanmakta, bu da güven ilkesi ile desteklenmektedir. Bu teoriye göre kambiyo senedinin düzenlenmesi ile içerdiği hak derhal vücut bulmaz, borcun doğumu için ayrıca senedin borç altına girmek kastıyla lehdara da verilmesi yani teslime ilişkin bir de ayni sözleşmenin mevcudiyeti gerekir (Bozer, A./Göle, C.: Kıymetli Evrak Hukuku, 7.b., Ankara 2017, s.21; Yılmaz, A.L.: Kambiyo Senetlerinde Def’iler, İstanbul 2007, s.51; Öztan, s.106; Kınacıoğlu, s.30 vd.).
Öte yandan Türk Ticaret Kanunu'nun 659’uncu maddesi hukuki görünüş teorisinin de göz önünde tutulacağını ifade etmektedir. Bu açıklama ve düzenlemelerden varılan sonuç, Türk hukuku bakımından kambiyo senedinin içerdiği hakkın doğumu noktasında, somut olayın özelliklerine göre teorilerin bir arada değerlendirilmesi gerekliliğidir.
Kambiyo sözleşmesinin kurulması Türk Borçlar Kanunu'nun genel hükümleri gereği karşılıklı ve birbirine uygun iradelerin açıklanması ile mümkündür. İradelerin açıklanması ve sakatlanması konusunda da aynı Kanunun hükümleri dikkate alınır.
Bir hukuki işlemin ve bu kapsamda bir sözleşmenin kuruluşunda ortaya konulan iradelerin bozulmamış, bir diğer ifade ile fesada uğramamış olması gerekir. İradedeki bozulmanın, sözleşmenin diğer tarafının ya da üçüncü bir kimsenin aldatması (hilesi) sonucu ortaya çıkması hâlinde beyan sahibi, sözleşmeyle bağlı tutulamaz (818 s. eBK m.28; TBK m.36). EREN’e göre bir kimseyi bir irade beyanında bulunmaya, özellikle sözleşme yapmaya sevketmek için, onda kasten yanlış bir kanaat uyandırma veya esasen mevcut olan yanlış kanaati koruma ya da sürdürme fiiline aldatma denir (Eren, F.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 22.b., Ankara 2017, s.414; aynı yönde Kocayusufpaşaoğlu, N./Hatemi, H./Serozan, R./Arpacı, A.: Borçlar Hukuku Genel Bölüm, C.I, 6.b., s.452; Oğuzman, M.K./Öz, M.T.: Borçlar Hukuku Genel Hükümler, 3.b., İstanbul 2000, s.93 vd.).
Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği borç ilişkisinden bağımsızdır (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17/04/2015 tarihli ve 2013/19-1622 E., 2015/1238 K. sayılı kararı).
 
Menfi tespit konulu davalarda ispat yükünün özellikleri üzerinde de durulmalıdır. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu'nun (İİK) 72. maddesi gereğince, borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında, borçlu olmadığını ispat için menfî tespit davası açabilir. Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur (4721 s.TMK m.6).
İspat yüküne ilişkin bu genel kural menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da, tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran (iddia eden) taraf, o vakıayı ispat etmelidir.
Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürebilir. Buna örnek verecek olursak, senedin teminat senedi olduğu ve teminat koşulunun gerçekleşmediği, senette imzanın sahteliği, senedin avans olarak verildiği gibi...
Borçlu, borcun varlığını inkar ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle düştüğünü ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.

Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. İşte bu gaye bir kambiyo senedinde mündemiç hakkın doğumu ve devri açısından hukuki sebebi teşkil eder. Kambiyo senedi düzenlenmesi dolayısıyla ortaya çıkan ilişki “kambiyo ilişkisi” ismiyle anılmaktadır. Kambiyo senedi vermek suretiyle borç altına giren borçlu “kambiyo taahhüdü”nde bulunmuş olur. Kambiyo ilişkisinin altında esas itibariyle bir asıl /temel borç ilişkisi vardır. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır.

Senede karşı ileri sürülen hukuki işlemlerin senetle ispatı zorunludur (HMK m. 200). Senede bağlı olan her çeşit iddiaya karşı defi (savunma) olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak nitelikte bulunan hukuki işlemler, ispat sınırından az bir miktara ilişkin olsa bile tanıkla ispat olunamaz; ancak senet (kesin delil) ile ispat edilebilir.
 
Bonoda bedel veya malen kaydının önemi nedir?
 
Bono, bağımsız borç ikrarını içeren bir senettir. Yerleşik Yargıtay içtihatları ve öğretide kabul edildiği üzere, bonolara özgü seçimlik unsurlardan biri de temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı nedenin gösterilmesine yönelik “bedel kaydı”dır. Yinelemek gerekirse “bedel kaydı” kambiyo senedinin ihtiyari kayıtlarındandır. Bu kayıt keşidecinin (borçlunun), senedin lehdarından (alacaklıdan) karşı edayı aldığını ispata yarar. Aslında kambiyo senetleri hukuku yönünden bu kayıtların bir anlamı ve önemi yoktur. Çünkü kambiyo senedinin düzenlenmesiyle, mücerret bir borç ilişkisi yaratılmaktadır. Bu nedenle de karşı edimin elde edilip edilmediğinin önemi de bulunmamaktadır. Temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez. Bedel kayıtları daha çok keşideci ile lehdar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşır. Kişisel defi nedenlerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırır.

Sözü edilen kayıtlar özellikle ispat hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı niteliktedir. Bedel kaydı içeren bononun lehdarı, artık senedin “kayıtsız ve koşulsuz bir borç ikrarı olduğu” yolundaki soyutluk kuralına dayanamayacaktır.

Borç ikrarını içeren bir belge aleyhine kanıt sunulabilir. Ancak; ikrar borcun nedenini içeriyorsa, sadece bu nedenin gerçekleşmediğinin kanıtlanması gerekir (12/4/1933 gün ve 1933/30-6 sayılı YİBK ).

Bono, bağımsız borç ikrarını içeren bir senet olduğundan illete bağlı olması gerekmez ve kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu ileri süren tarafa aittir. Ancak senette borcun nedeni “mal” ya da “nakit” olarak belirtilmişse, davacının yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa ait olacaktır (HMK’nın m. 191/1, TMK m. 6).
           
Senet talili nedir?

Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, buna senedin talili denmektedir. Bu anlamda talil senet metninde açıklanan düzenleme (ihdas) nedenine aykırı beyanda bulunma anlamına gelmektedir ve bu hâlde ispat yükü, kaydın aksini iddia edene ait olacaktır. Örnek verecek olursak senedin teminat senedi olduğunu, anlaşmaya aykırı doldurulduğunu ispat külfeti iddia edene ait olacaktır.
 
Senedin çift taraflı talili nedir ve ispat yükü kimdedir?
 
Bonoda yazılı bulunan bedel kaydının hem borçlu hem de alacaklı tarafından talil edilmesi hâlinde ispat yükünün hangi tarafta olduğu hususu da üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. Bonodaki bedel kaydının her iki tarafça talil edilmesi hâlinde ispat yükü borçlu üzerindedir. Diğer bir ifade ile bu durumda ispat yükü yer değiştirmez. HMK’nın 191. maddesinin 2. fıkrası ve TMK’nın 6. maddeleri uyarınca borçlunun bononun bedelsiz olduğunu ispat etmesi gerekir.
           
            -Senet taliline dair örnekler

            -Örnek 1:

Örnek olayda bonoda davacı (A) keşideci, davalı  (B) lehtar olup, ihdas nedeni olarak “malen” kaydı bulunmaktadır.
Davacı  (A), bedel hanesinin rakam ve yazı ile tahrif edildiğini, malen kaydının da sonradan ilave edildiğini, senet nedeniyle borçlu olmadığını, dava dilekçesinde açıklandığı üzere ihdas hanesinin açık olarak düzenlendiğini ileri sürerek menfi tespit isteminde bulunmuş, davalı  (B) ise borç para karşılığında senedin verildiğini malen kaydının sehven yazıldığını savunmuştur.        Yukarıda da ifade edildiği üzere bono bağımsız borç ikrarı içeren bir senet olup, senette bedel kaydının mevcut olması hâlinde ispat yükü kaydın aksini savunan tarafa aittir. Somut olayda ise davalının bononun mal karşılığı olmadığına dair savunması karşısında senedin davalı tarafça da talil edildiğinin kabulü zorunludur ve bu durumda TMK’nın 6. ve HMK’nın 191. maddesi uyarınca ispat yükünün davalıda  olduğu ve davalının senetten kaynaklanan alacağını ispatlaması gerektiği kabul edilmelidir.
 
            -Örnek 2:

Dava konusu bonoda davacı (A) keşideci, davalı (B) lehtar olup, ihdas nedeni olarak “malen” kaydı bulunmaktadır. Davacı A taraflar arasında herhangi bir ticari ilişki olmadığını, malen kayıtlı senedin bedelsiz olduğunu, dava dilekçesinde nakit borç karşılığı düzenlendiğini ileri sürerek menfi tespit isteminde bulunmuş, davalı  (B) ise, savcılıktaki ifadesinde senedin dava dışı üçüncü kişinin kendisine olan nakit borcunun davacı tarafından üstlenilmesi nedeniyle düzenlendiğini savunmuştur.  Somut olayda ise her iki yanın bononun mal karşılığı olmadığına dair beyanları karşısında senedin her iki tarafça da talil edildiğinin kabulü zorunludur ve bu durumda TMK’nın 6. ve HMK’nın 191. maddesi uyarınca ispat yükünün davacı (A) senet borçlusunda olduğu yolundaki genel kuralın yer değiştirmeyeceği ve davacının senedin bedelsiz olduğunu ispatlaması gerektiği kabul edilmelidir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 17/04/2015 tarihli ve 2017/19-821  E., 2019/58 K. sayılı kararı).
 
            -Örnek 3:

Somut olayda davacı dava dilekçesinde oğlu (A)'nın  davalı (B)'den inşaat malzemesi alışverişi nedeniyle aldığı mal karşılığında  borçlu olduğunu,  ancak; malzeme verdiği kişilerden parasını tahsil edememesi üzerine, davalının davacıya ulaşarak tehdit ile senet aldığını ve senede dayanarak icra takibine giriştiğini iddia etmiş, davalı taraf ise, dava konusu bononun inşaat malzemesinden kaynaklanan ticari ilişki nedeniyle düzenlendiğini savunmuştur. Her ne kadar bono üzerinde ihdas nedeni  olarak '' nakden'' şeklinde düzenlenmiş ise de davalı da bononun düzenlenme nedenini talil etmiş, mal karşılığı düzenlendiğini iddia etmiştir. Bu durumda, dava konusu bono hem borçlu hem de alacaklı tarafından düzenlenme nedeni talil edildiğinden yukarıda açıklanan gerekçelerle  ispat yükü davacı borçluya aittir.  (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin  10.09.2024 tarihli ve 2023/3653  E., 2024/6207 K. sayılı kararı).
 
            -Örnek 4:

Somut olayda, davacı (A), davalı (B)'ye karşı davalının elindeki senetlerin teminat senedi olduğunu, senedin bedelsiz kaldığını belirtmek suretiyle senet metninde bulunmayan teminat olma iddiasını ileri sürmüş ve senedi talil etmiştir. Davalı ise alacağı olduğunu beyan etmiştir. İspat külfetinin senedi talil eden tarafta olduğu, bu hali ile ispat külfeti yer değiştirmediğinden ispat külfetinin davacı (A) da olduğu, davacı tarafın, dava konusu senetlerin teminat senedi olduğunu, senetlerin anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğunu ve senet nedeniyle borçlu olmadığı yönündeki iddiasını yazılı ve kesin delil ile ispatlaması gerekir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin  02.10.2023 tarihli ve 2022/1797  E., 2023/5508 K. sayılı kararı).
 
            -Örnek 5:

Somut olayda, davacı (A) davalı (B)'ye karşı davalının elindeki senetlerin teminat senedi olduğunu senedin bedelsiz kaldığını belirtmek suretiyle senet metninde bulunmayan teminat olma iddiasını ileri sürmüş ve senedi talil etmiştir. Davalı ise  "altın karşılığında bononun alındığı" beyan etmiştir. Altın karşılığı bononun alındığı beyanı senedin talili değildir. İspat külfetinin senedi talil eden tarafta olduğu, bu hali ile ispat külfeti yer değiştirmediğinden ispat külfetinin davacı (A) da olduğu, davacı tarafın, dava konusu senetlerin teminat senedi olduğunu, senetlerin anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğunu ve senet nedeniyle borçlu olmadığı yönündeki iddiasını yazılı ve kesin delil ile ispatlaması gerekir. (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin 22.05.2023 tarihli ve 2021/8723 E., 2023/3151 K. sayılı kararı).

            -Örnek 6:

Davacı  (A) takip konusu yapılan senedin, dava dışı kişiye araç kiralamasının teminatı olarak verildiğini, davalılarla arasında bir ilişkinin bulunmadığını belirmiş, davalılardan senet lehtarı olan  (B), davaya cevap vermemiş olmakla birlikte emniyette alınan ifadesinde, senedin boş teminat senedi olarak kendisine verildiğini, şirketin kuruluşunda tarafından verilen paralar nedeniyle şirketten ayrılırken boş olan kısımların kendisi tarafından anlaşmaya ve davacı  (A)'nın beyanına göre doldurulduğunu beyan etmiştir. Davalı  (B)'nin yukarıda belirtilen beyanı değerlendirildiğinde, somut olayda, çift taraflı talil bulunmamaktadır. Zira nakden kaydı bulunan senette, davacı teminat iddiasında bulunmuş ve davalı da senedin teminat olarak verildiğini kabul ederek, bu noktada başlangıçta tarafların iradeleri senedin teminat olarak verildiği yönünde uyuşmuştur. Ancak davalı devamında, diğer savunmaları belirterek, senedin  tarafından  doldurulduğunu  beyan  ederek  ispat yükünü üzerine almış durumdadır.  (Yargıtay 11. Hukuk Dairesi'nin  26.12.2022 tarihli ve  2021/5136 E.,2022/9411 K. sayılı kararı).

            -Örnek 7:

Davacı (A) malen kayıtlı bonoları davalıdan borç para almak için verdiğini belirterek, bono metnini talil etmiştir. Davalı (B) de, malen kayıtlı bonoların teminat olarak alındığını belirterek bono metnini talil etmiş olup, burada çift taraflı talil olup, çift taraflı talil bulunması halinde ispat yükü yer değiştirmemektedir.  (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nin   05/04/2018 tarihli ve 2016/14252   E.  2018/1873 K. sayılı kararı).
 
            -Örnek 8:

Dava kambiyo senedine karşı açılmış menfi tespit istemine ilişkindir. Davacı (A) nakden düzenlenen ve açık olarak verdiğini iddia ettiği senedin teminat amacıyla verildiğini ve anlaşmaya aykırı doldurulduğunu iddia etmektedir. Davalı (B) duruşma sırasında bu senedin tali acente olan davacı  (A)'dan ödenmemiş prim alacakları karşılığında alındığını, teminat amacıyla alınmadığını bildirmiştir. Davalı  (B)'nin  bu ifadeleri nakden düzenlenen senedi talil mahiyetinde değildir. Örnek olayda kambiyo senedine karşı ispat yükü davacı borçluya aittir. (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nin  28/11/2016 tarihli ve 2016/3869   E.  2016/15212 K. sayılı kararı).

            -Örnek 9:

Davacı  (A) davalı (B) ile arasında herhangi bir ticari ilişki olmadığını, malen kayıtlı senedin bedelsiz olduğunu ileri sürerek menfi tespit isteminde bulunmuş, davalı (B) ise, senedin davacının kendisine olan nakit borcu nedeniyle ve kardeşinin kendisine olan nakit borcunun davacı tarafından üstlenilmesi nedeniyle düzenlendiğini savunmuştur. Bu durumda, her iki  taraf da senedin ihdas nedenini talil etmiştir. Çift taraflı talilde ispat yükü yer değiştirmez. Davacı  (A) senedin bedelsiz olduğunu ve anlaşmaya aykırı olarak doldurulduğunu yazılı delille ispatlamak zorundadır.  (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nin  09/05/2016 tarihli ve 2015/17953   E. 2016/8503 K. sayılı kararı).
 
            -Örnek 10:

Davacı  (A) icra takibine konu bonodan dolayı borçlu bulunulmadığını talep etmiştir. Davaya  konu bonoda düzenleme nedeni olarak nakden ibaresi yer almaktadır. Davacı  (A) ve davalı  (B), bono tanzim nedeninin mal karşılığı olduğunu belirtmiş olmaları nedeniyle, senedin düzenleme nedeni çift taraflı talil edilmiş olduğundan, ispat yükü yer değiştirmez. Bu durumda, davacı borçlunun bonodan dolayı borçlu bulunmadığını yazılı delillerle ispatlaması gerekir. (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi'nin  10.03.2016 tarihli ve  2016/1073   E.  2016/4385 K. sayılı kararı).
 
 
 

Son Yazılar

Hepsini Gör
Hukuk Yargılamasında Tanık

Tanık, taraflar arasında çekişmeli olan olaylar ve durumlarla ilgili bilgisi ya da görgüsü olan, davanın tarafları dışında bulunan...

 
 
 

Comments


bottom of page